Gençlik Bir Kere Yaşanır Özgürce Yaşa !
Yazan: Emre Dorman
Evet gerçekten de gençlik bir kere yaşanır . Bir kere yaşanır
ama çoğu kişi için boşa yaşanmış bir hayat ile sonuçlanır. Şu an
yaşlılık dönemini geçiren dede ve ninelerimiz ya da anne ve babalarımız
dünyaya bu şekilleriyle gelmediler şüphesiz. Onlar da tıpkı bizim gibi
gençtiler. Şimdi ise yaşlı. Yaşlanabilecek kadar ömrümüz varsa şayet
kısa bir zaman sonra biz de onlar gibi yaşlanacağız. Yaşlandığımızda ise
boşa geçirip özgürce peşinden koştuğumuz süslü hayallerimizden dolayı derin bir sızı ve pişmanlık duyacağız.
Gençlik
evresinde zamanın hiç geçmediğini sanırız. Kopsun isteriz biran önce
okul ve ailemiz ile bağımız. Büyümek, özgür olmak isteriz. Hızla
tırmanırız yaşam dağının tepesine. Hep zirvede oturacak sanırız
kendimizi. Sonra bakarız ki iş sandığımız gibi değil. Vakit aşağıya
doğru inme vaktidir. Zira tutunamaz oluruz o kadar yüksekte, üşümeye
başlar bedenimiz, azalır gücümüz, kısıtlanır hareket kabiliyetimiz. İşte
o zaman anlarız gerçeği ve durdurmak isteriz zamanı. Değerlenmeye
başlar her bir gün, her bir an. Biz geçsin istemedikçe o daha hızlı
geçer geçmişin intikamını bizden alırcasına. Onu değersiz gördüğümüz
yıllara inat o bizi değersiz, önemsiz görmeye başlar artık.
yaşa ” gibi süslü sözlerin büyüsüne kapılır, “hakikaten ömür geçiyor doyasıya yaşamalıyız hayatı” deriz.
bir kere avuçlarımızdan. Ne yapsak geri getiremeyiz.
Gençlik bir kere yaşanır . Boş yere değil, hayırlı işler peşinde yaşa …
Evet gerçekten de
Ömür bu kadar kısa iken amelleri kısaltıp emelleri uzatma!
Zemahşerî
Zamanın kıymetini kim bilir? Çoğu kez müsrifçe harcadığımız ve geri
döndürülmesi mümkün olmayan zamanımızı hiç önemsemeyiz. Belki bazen
düşünüp ah vah ederiz ama boşa geçmemesi için kayda değer bir önlem
almayız. Bizim için çoğu zaman değersiz olan dakikalar, saatler bazen
öyle önemli hale gelir ki ister istemez değeri anlaşılır. Şiirsel bir
yaklaşım hatırlıyorum bu konuda:
Bir senenin kıymetini sınıfta kalan bilir.
Bir ayın kıymetini erken doğuran kadın,
Bir haftanın kıymetini dergi çıkartan,
Bir günün kıymetini teskere bekleyen asker,
Bir saatin kıymetini sevgilisini uğurlamak üzere peronda oturan bilir.
Bir dakikanın kıymetini uçağını kaçıran,
Bir saniyenin kıymetini ölümden son anda kurtulan,
Bir salisenin kıymetini gümüş madalya alan bilir.
Ali Tuncay
Oysa biz bozuk para gibi harcayıp dururuz zamanımızı. Hem hiç geçmesini
istemeyiz, hem de bir günün sonunu getirmek için plan program yapar
dururuz. Köy kıraathanelerinde eli ile kavradığı bastonuna çenesini
dayayarak dışarıyı seyre dalan yaşlı amcalar gelir aklıma. Hiç gelmesini
istemese de bekleye durur ölümü çaresizce. Ölüme kendini uzak
zannedenlerin beklemesinden farksızdır esasen bu bekleyiş. Çünkü yeni
doğan bir bebeğin dahi doksanına merdiven dayamış bir dededen daha çok
yaşayacağı garanti değildir hayatta. Ya da doksan yaşına kadar yaşamış
bir dede daha altı aylıkken ölen bir bebekten daha şanslı değildir, boşa
geçmişse yılları. Zira ölüm hayatın ikiz kardeşidir. Bizimle birlikte
doğar.
Nedir hayat nedir ki? Yırtılır beyin zarım,
Hangi selvi gölgesi bilmem benim mezarım.
Necip Fazıl Kısakürek
Faruk Nafiz Çamlıbel
Aynaya baktığımızda kırışıklıkların arttığını görürüz yüzümüzde,
beyazların saçımızda. Yelkovanın tıkırtısı çınlar adeta kulaklarımızda.
Her bir tık bir eksilmedir artık bizim için. Sonra bakarız bu düşünceler
mutsuz etmekte bizi. Madem ölüm var, vur patlasın çal oynasın yaparız,
dibine kadar ineriz şişelerin. Oysa gerçek değişmez. Şüphesiz ayıkken
de, sarhoşken de akar zaman akması gerektiği gibi. Biliriz aslında
gelmesinde hiç şüphe olmayan o günün geleceğini. Ama etrafımızdaki pek
çok insan gibi düşünmeyiz bu gerçeği ya da mademki bu hayatın bir
tekrarı yok “gününü gün et”, “zamanın tadını çıkar” veya “anı
Alelâde bir insan, zamanını nasıl sarf edeceğini düşünür, akıllı insan nasıl tasarruf edeceğini.
Arthur Schopenhauer
Biraz daha ilerleyince zaman, bakarız ki bu işlerden fayda yok bize. Hep
eksikliğini duyduğumuz duygular sarar dört bir yanımızı. Hayatımızda
bir şeyleri yanlış yaptığımızı biliriz. Biraz da öte tarafı düşünmeye
başlarız haliyle. Zira bıçak kemiğe dayanmıştır artık. Riske
atılamayacak kadar az bir zaman kalmıştır. Bir kapı ararız. Bizi buyur
edecek. Geçmişimizi yüzümüze vurmayacak. Bizi günahlarımızla kabul
edecek. Zira gemimiz yüksek dalgalara girecek güçte değildir artık.
Sığınacağımız bir liman ararız. Kabul de ediliriz eğer gönülden pişman
olmuşsak. Ama yitirilen yıllar kayıp gitmiştir
Gençliğini eğlenmekle geçiren, ihtiyarlığını ağlamakla geçirir.
Ali Fuat Başgil
Yıllarca peşinden koştuğumuz geçici ve anlık zevklerimizden bize “yapmış
olmak” kalır. Ne olduğunu bile anlayamadığımız. Övünür durur kimileri
geçmişlerindeki zevk, sefa ve eğlenceleriyle. Evet, pek çok şey
yapmışızdır, ama artık hepsinden geriye kuru bir cümle kalmıştır. Artık
bir faydaları yoktur ne dünyamıza, ne de âhiretimize.
Hayır, siz, dünya hayatını tercih edip üstün tutuyorsunuz. Âhiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir.
87 A’la Suresi Ayet 16-17
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder